NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
عَنْ عَبْدِ
الْمَلِكِ
بْنِ أَبِي
سُلَيْمَانَ
عَنْ سَلَمَةَ
بْنِ
كُهَيْلٍ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
زَيْدُ بْنُ
وَهْبٍ الْجُهَنِيُّ
أَنَّهُ
كَانَ فِي
الْجَيْشِ
الَّذِينَ
كَانُوا مَعَ
عَلِيٍّ
عَلَيْهِ
السَّلَام
الَّذِينَ
سَارُوا
إِلَى
الْخَوَارِجِ
فَقَالَ
عَلِيٌّ
عَلَيْهِ
السَّلَام أَيُّهَا
النَّاسُ
إِنِّي
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
يَخْرُجُ
قَوْمٌ مِنْ
أُمَّتِي
يَقْرَءُونَ
الْقُرْآنَ
لَيْسَتْ
قِرَاءَتُكُمْ
إِلَى قِرَاءَتِهِمْ
شَيْئًا
وَلَا
صَلَاتُكُمْ
إِلَى
صَلَاتِهِمْ
شَيْئًا
وَلَا
صِيَامُكُمْ
إِلَى
صِيَامِهِمْ
شَيْئًا
يَقْرَءُونَ
الْقُرْآنَ
يَحْسِبُونَ
أَنَّهُ
لَهُمْ وَهُوَ
عَلَيْهِمْ
لَا
تُجَاوِزُ
صَلَاتُهُمْ
تَرَاقِيَهُمْ
يَمْرُقُونَ
مِنْ
الْإِسْلَامِ
كَمَا يَمْرُقُ
السَّهْمُ
مِنْ
الرَّمِيَّةِ
لَوْ يَعْلَمُ
الْجَيْشُ
الَّذِينَ
يُصِيبُونَهُمْ
مَا قُضِيَ
لَهُمْ عَلَى
لِسَانِ
نَبِيِّهِمْ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَنَكَلُوا
عَنْ الْعَمَلِ
وَآيَةُ
ذَلِكَ أَنَّ
فِيهِمْ رَجُلًا
لَهُ عَضُدٌ
وَلَيْسَتْ
لَهُ ذِرَاعٌ عَلَى
عَضُدِهِ
مِثْلُ
حَلَمَةِ
الثَّدْيِ
عَلَيْهِ
شَعَرَاتٌ
بِيضٌ
أَفَتَذْهَبُونَ
إِلَى
مُعَاوِيَةَ
وَأَهْلِ
الشَّامِ وَتَتْرُكُونَ
هَؤُلَاءِ
يَخْلُفُونَكُمْ
فِي
ذَرَارِيِّكُمْ
وَأَمْوَالِكُمْ
وَاللَّهِ
إِنِّي لَأَرْجُو
أَنْ
يَكُونُوا
هَؤُلَاءِ
الْقَوْمَ
فَإِنَّهُمْ
قَدْ
سَفَكُوا
الدَّمَ الْحَرَامَ
وَأَغَارُوا
فِي سَرْحِ
النَّاسِ فَسِيرُوا
عَلَى اسْمِ
اللَّهِ
قَالَ سَلَمَةُ
بْنُ
كُهَيْلٍ
فَنَزَّلَنِي
زَيْدُ بْنُ
وَهْبٍ
مَنْزِلًا
مَنْزِلًا
حَتَّى مَرَّ
بِنَا عَلَى
قَنْطَرَةٍ
قَالَ
فَلَمَّا
الْتَقَيْنَا
وَعَلَى
الْخَوَارِجِ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
الرَّاسِبِيُّ
فَقَالَ
لَهُمْ
أَلْقُوا
الرِّمَاحَ
وَسُلُّوا
السُّيُوفَ
مِنْ جُفُونِهَا
فَإِنِّي
أَخَافُ أَنْ
يُنَاشِدُوكُمْ
كَمَا نَاشَدُوكُمْ
يَوْمَ
حَرُورَاءَ
قَالَ فَوَحَّشُوا
بِرِمَاحِهِمْ
وَاسْتَلُّوا
السُّيُوفَ
وَشَجَرَهُمْ
النَّاسُ
بِرِمَاحِهِمْ
قَالَ
وَقَتَلُوا
بَعْضَهُمْ
عَلَى بَعْضِهِمْ
قَالَ وَمَا
أُصِيبَ مِنْ
النَّاسِ
يَوْمَئِذٍ
إِلَّا
رَجُلَانِ
فَقَالَ عَلِيٌّ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ
الْتَمِسُوا
فِيهِمْ
الْمُخْدَجَ
فَلَمْ
يَجِدُوا
قَالَ
فَقَامَ
عَلِيٌّ رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ
بِنَفْسِهِ
حَتَّى أَتَى
نَاسًا قَدْ
قُتِلَ
بَعْضُهُمْ
عَلَى بَعْضٍ
فَقَالَ
أَخْرِجُوهُمْ
فَوَجَدُوهُ
مِمَّا يَلِي
الْأَرْضَ
فَكَبَّرَ
وَقَالَ
صَدَقَ
اللَّهُ
وَبَلَّغَ
رَسُولُهُ
فَقَامَ
إِلَيْهِ عَبِيدَةُ
السَّلْمَانِيُّ
فَقَالَ يَا
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنِينَ
وَاللَّهِ
الَّذِي لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
لَقَدْ
سَمِعْتَ هَذَا
مِنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ إِي
وَاللَّهِ الَّذِي
لَا إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
حَتَّى
اسْتَحْلَفَهُ
ثَلَاثًا
وَهُوَ
يَحْلِفُ
Zeyd İbn Vehb el-Cüheni
(nin) haber verdi (ğine göre);
Kendisi Hariciler
üzerine yürüyen ve Ali (R.A.)'in maiyyetinde olan bir askeri birlik içinde
bulunuyormuş (da) Ali (R.A.) (şöyle) demiş:
"Ey İnsanlar ben
Rasûlullah (s.a.v.)'ı (şöyle) derken işittim: Ümmetimden öyle bir kavim zuhur
edecek ki Kur'ân okuyacaklar da sizin okuyuşunuz (zahiren) onlarmkine
(nisbetle) hiç kalacak. Namazınızda (zahiren) onların namazı yanında hiçbir şey
olmayacak. Orucunuz onların orucuna nispetle birşey olmayacak. Kur'âni kendi
lehlerine zanniyle okuyacaklar. Halbuki Kur'ân onların aleyhine olacak,
namazları gırtlaklarını geçmeyecek, İslamiyetten okun avı delip geçtiği gibi
çıkacaklar. Eğer onlarla harb edecek olan ordu, (onlarla yapacakları savaştan
dolayı) Nebileri diliyle kendilerine takdir edilen ecri bilselerdi,
(yapacakları) bu işe (Allah katındaki değerinin büyüklüğüne tam manasıyla)
güvenirlerdi (de bütün gayretlerini ona verirlerdi). Bu kavmin alameti
içlerinde pazusu olup, kolu olmayan ve üzerinde beyaz kıllar bulunan pazusunda
meme uçları gibi bir çıkıntısı bulunan bir adamın olmasıdır." (Bu durumda)
siz (şimdi) çoluk çocuğunuza ve mallarınıza sizin adınıza halef olacak olan bu
kimseleri bırakıp da Muaviye ve Şam halkı üzerine mi gideceksiniz?
Allah'a yemin olsun ki:
(Hazret-i Nebiin çıkacaklarını haber verdiği) o (kötü) kavmin (karşımızda
bulunan ve Hariciler diye anılan) şu kavim olduğunu ümid ediyorum, Çünkü onlar
(dökülmesi) haram olan kanı döktüler, halkın merada yayılan hayvanlarım
gasbettiler. Öyleyse siz besmeleyle (onların üzerine) yürüyünüz.
Selemetü'bnu Küheyl dedi
ki: "Zeyd İbn Vehb bana (ordunun konakladığı) yerleri birer birer anlattı
(ve şöyle dedi):
Nihayet bir köprünün
üzerine vardık. (Onlarla) Karşılaşınca (bir de baktık ki); Haricilerin başında (bulunan)
Abdullah İbn Vehb er-Râsibî'dir. (Abdullah İbn Vehb) Haricilere
"Mızraklarınızı bırakın da (onlarla daha yakından savaşmak üzere)
kılıçlarınızı (kınlarından) çekiniz. Çünkü ben (karşımızdakilerin) Harura
gününde olduğu gibi size (Allah adına) ant vererek sizi barışa davet
edeceklerinden korkuyorum." dedi. Onlar da mızraklarını atıp kılıçlarını
sıyırdılar; derken (Hz. Ali safında bulunan) halk onlara mızraklarını
sapladılar ve Haricileri üst üste Öldürdüler. Neticede o gün (Hz. Ali safındaki)
cemaatten sadece iki kişi öldürüldü. (Nihayet) Hz. Ali (harbin sonunda)
"Öldürülenler arasında (alamet olarak bulunan) sakat adamı arayınız,
buyurdu. (Aradılar fakat) bulamadılar. Bunun üzerine Hz. Ali bizzat (ayağa)
kalkıp üst üste öldürülen insanların yanına geldi ve onları bulundukları
yerlerden çıkarınız dedi, sonra onu yere gelen cesetler arasında buldular. Ali
(r.a.) tekbir getirdi ve:
"Allah doğru
söyler, Rasulü de doğruyu tebliğ eder." dedi, o sırada Abidetü's-Selmanî
Hz. Ali'nin yanına varıp:
"Ey mu'minlerin
emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah hakkı için (söyle)! Sen hakikaten
bu hadisi Rasûlullah (s.a.v.)'den işittin mi?" diye sordu. Hz. Ali'de:
"Evet kendisinden
başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki (ben bu hadisi bizzat Hz. Nebi'in ağzından
işittim)" dedi. Abîde, Hz. Ali'den üç defa yemin istedi. Hz. Ali de yemin
etti.
Tahric edenler: Müslim,
zekât; Ahmed b. Hanbel I, 88 92, 141.